19 Aralık 2008 Cuma

Duy-uru


El mecbur ilk evime geri dönmüş bulunmaktayım.. Bu blogu takip eden herkese teşekkür eder, alttaki linkten devam ediceğimi sergiler, takipçiliğinizi özlerim..


LinkYchorusLink

14 Aralık 2008 Pazar

Artery - Into The Garden: An Artery Collection (2006)



Sağlık.. Sağlığın önemini ve her daim aklımıza gelmesini tetiklediğim kitabımda da belirttiğim gibi "Bugün bir şeyin olmayabilir ama yarın da bir şeyin olmamasına nasıl inanabiliriz ki..


Görüyorum. Orda, burda , şurda, yanımda, onun yanında, uzaktan seslenerek.. yada bunlara eş değer biçimde. Hayatımızı sürdürebiliceğimiz ve en önemli başlıca sorun olan sigortasızlığa değdirmek istiyorum biraz. Bakakalıyorum ki şöyle lafları halen duymaya devam ediyorum yıllarımı alsalar bile; "Yok yahu turp gibiyim ne hastalığıymış. Hem benim sigortayı düşünecek halim mi var şimdi. Çalışıyorum güzel parada alıyorum ama sigorta yok olabilir elbet. Hastalanırsam giderim doktora o kadar yani. Sen neden herhangi bir işe girmiyorsun ki artık. Ne zaman oldu askerden geleli. Neyi bekliyorsun ki. Bak şuna kaç yıldır çalışıyor ve hiç hasta bile olmadı. Sen neden bu kadar kendini kasıyorsun ki.. Şimdilik böyle devam edicem ben bıdı bıdı bıdı.." Ve bunlarla benzeşen onlarca laf..

Nasıl bunlara bakıpta kanabiliyoruz ki bu düşüncelere.. Her daim şaşkınlık içerisine girip düğümleniyorum. Tamam bugün sağlık durumların güllük gülüstanlık olabilir. Ye, iç, tüttür, kus, bir daha ye, iç, tüttür, yat, kalk.. Ama elbet biliyorsun ki bir yerde patlak vericeğini. Bünyeni ve daha çok yol katetmek için bedenlerimizi itinalı düşünmemiz gerek değilmidir.. Tv, gazete, internet yoluyla görüyoruz bilimum haber ve yazıları. Çok küçük yaşlardaki çocuklar bile hep kaka kadın olan "Aliye Rona" gibi rolünü çok iyi oynayan kaka hastalıklara yakalanabiliyorlar. Hiç kimse bilemezken yarın için bedenlerimize ne olucağını.. daha çok düşünmek ve hasta olmasakta bir check-up'tan geçmek lazım olduğunu düşünmekteyim ki bu durumun ne denli önemli olduğunu bilsekte komple kendimize inandırmamız gerektiğini daha çok üstüne düşmemizi sağlamaya çalışan küçük lakırdılar eşliğinde başlamak istediğimi farkettim yazıya.


Planlı bir yaşamı ve gidişatı destekleyen bir varlık olaraktan size hayatım boyunca en fazla dinlediğim ve dinleyeceğim albümler serisinden cımbızla çekip aldığım bir albüm ve sahiplerinden bahsetmek istiyorum birazda..


Bir toplama albümde karşıma çıkan bu topluluk sahiplerinin 1979 yılında seçtikleri isim "Artery" olmuş. Toplama albümleri es geçen insanlara, çok güzel açılıcak olan kapılarıda yüzlerine kapattıkları gerçeğini ilk kez de olsa vurgulamak istiyorum. Toplama albümler önemlidir.. Bir sürü grup, müzisyen, projenin toplandığı bu albümlerle açılan kapıları benimseyip araştırma girişimi bulunduğunuzda onlarca daha kapıyla karşılaşıp hayatınızıda güzelleştiricek o anları yakalamanın en önemli başlıca sebepledir.. Hiç toplama albüm edinmeyen yada ilgilenmeyen insanlarında "Bu saatten sonra başlasak kaç yazar ki, ben öğreneceğim kadar grup öğrenmişim, ne gerek var daha çok kapıya" gibi nağmeleri savurucaklarada gülümseyip yola devam etmeli diyorum..

Farkediyorsunuzdur ki insanlara çok takıntılı gibi göründüğümü.. Nasıl da "Her şeyin başı para" diyorsak, unutmayalım ki her şeyin de başı insan..
Bizi kahreden, yerlerde süründüren, gözyaşlarına boğan, kahkahalar attıran, samimiyetiyle bizi hayata bağlayan, sırtımızı sıvazlayan, sırtımızdan vuran, vuruyormuş gibi yapıp öpücüklere boğan, karşına alıp "kimsin lan sen" diyen, elimizi tutan, elimize vuran, kucağımıza atlarken başka kucaklarda dolaşan, alışveriş yaparken sahte davranışlar sergileyip bize oyunlar oynayan, şu an olduğu gibi "ne diyor bu ya" dedirtten ve nicesini yapanlarında hep insan olduğunu tekrardan gözden geçirip bu "Artery" adında ki insan topluluğuna devam edelim diyorum ki yazının bir sonu olsun değil mi..


Tekrar diyeceğim gibi 1979 yılında İngiltere'nin "Sheffield" tarafında kendileri gibi dünyalılara bir şeyler anlatıp ses çıkartmak isteyen bu güzide insan topluluğu 6 yıl birbirlerine ve önlerine çıkan sorunları çözebilmek adına bağlı kalmış, sonrada sulara gömülmüştür.. 1'i Live olmak üzere 1985 yılına kadar 4 albüm basan bu 4'lüyü, daha sonrası sevenlerince tekrar su üstüne çıkarılmak adına 2 yıl öncesi yapılan 2 Compilation albümle adlarından söz ettirmek istenmiştir ki umulmadık ve hayale dönüşen şeylerin gerçekleşmesi sağlanmıştır..


Oysa ki "Artery" sulara gömülüp boğulmamış, bir denizaltında 22 senedir yaşadıklarını insanlara tespit ettirmek manasında su yüzüne çıkmıştır.. Geçen sene yani 2007 yılında "Pulp" solisti "Jarvis Cocker" kışkırtmasıyla Haziran ayında yapılan 'Meltdown' festivalinde orjinal kadroyla seneler sonra dinleyenlerinin ve dinlemeye yeni başlıyıcak olanlarının karşınısa çıkmıştır! Hem de ordan bulunan şanlı kitleye verdikleri konserin kayıtlarının bulunduğu Live albümü geçen haftalarda patlatarak.


Geçtiğimiz 2 sene, eski grupların tekrardan birleşmesine ciddi anlamda büyük katkı sağlamış, tarihe ve binlerce insannın hafızasınada "önemli yıllar" olarak kazınmasına güzel bir sebebiyet vermiştir.. Onca şeyi yazdım ama "hangi müzik türlerini öne savurup insanların kulaklarını sevindirir ki bunlar" kısmına değinemediğimin farkında olup düşüncelerimi sarfetmek istiyorum.


Post Punk.. Ama bu "Artery"nin anlatmak istediği sounda çok kaba olucağını düşünmekteyim. Saf bir "Post Punk" soundunun çok dışında olduğunu "Post Punk" sever ve takipçilerinin farkına varıcağını düşündüğüm için tarzın yabancılarınıda düşünüp bir şeyler attırmak istiyorum kendimden.. "Synth Pop" tadının pek hakim olmadığı ama "Synth" olayının bütün şarkılarda desteklediği klavye'sel dönüşlerin müziklerine büyük katkısı var. Ve daha pek çok şeyin var olduğu kayıtların bazılarına kısa kısa ele almak istiyorum..


Albüm "Into The Garden" ile başlıyor ki bu kayıt hem albümün ismi hem de benim "Artery" müziğiyle tanıştığım ve "Post Punk" tabanlı grupların yaptığı kayıtların içine attığımızda çok büyük bir kaktüs görevini yine büyük olan iğneleriyle gösterdiğine şahit oluyorum.. "Post Punk" tarihinde ki kült şarkılar statüsüne uygun gördüğüm bu önemli kayıt ve albümde ki diğer kayıtlar hakkında uzun uzun yazmak ve ele almak isterdim ama herkesin okuyucağını çok da sanmayıp özetlere dökmek düşüncelerinde olduğumdan devam ediyorum..


"Into The Garden" çalarken oluşan pamuk iplikli "Post Punk" kasveti sonrası tek vuruşluk gitarı devralan Bass yürüyüşlerinin klavye ile atıştığı bir diğer kült "Artery" şarkısı olan "Afterwards (original 7-inch version)" yer alıyor.. "Post Punk" tarihinin çok da önemli gruplarının içinde neden yer almadıklarına pek anlam veremeyip şaşakalmanızın ardındayken pat diye biten "Afterwards" ardından 3. kayıt "Potential Silence" giriyor ki kişisel favorilerimden olan bu kayıtla ne denli farklı bir grup olduklarını hemen de belli ettirmek istiyor Tracklisti hazırlayanlar.. e malum bir koleksiyon albümü bu ele aldığım albüm.


4. kayıt ile devam ediyoruz.. Bir önceki "Potential Silence" benzeri olan bu kayıtta bir diğer favorim. İsmi ise "Turtle". Beşinci kayıt için seçtikleri "Africa", isminden de anlaşılacağı üzere bir gönderme.. bir selam ediş.. bir saygı duruşu. Kabile tadındaki vokalleri ve yerel tadlı enstruman introsuyla "Artery" yine ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi olarak özellikle klavye kullanımıylada alttan alta bizi tetikliyor. Müzikhal stilli klavye tadıyla "Being There" yine "Post Punk" etiketinin altında ne kadar da zengin olduklarını resmediyor..


İlerleyen dadikalarda karşımıza çıkan favori kayıtlarımdan "Perhaps" ise "Indie Pop" ve "Synth Pop" alemine göz kırpıyor ki hemen ardında koşan "The Butcher's Shop"ta aynı alemi selam ediyor bir nevi.. Yine bir kabare görevi gören 11. kayıt "One Afternoon In A Hot Air Baloon" sonrasında tekrardan kabilevari bir havaya bürünüyor albümün gidişatı ve "The Slide" olduğunu farkediyoruz bu şarkının isminin.


"Ian Curtis" gırtlaklı ve "Joy Division" tadlı klavye tonunun üstündeyken kısa kısada olsa beni 80'lerde çıkan yerli Dram filmlerinin fon müzikleri konuk ediyor.. Bayılıyorum bu anlara! Hala içimde büyükçe dahada yer edinen 80 yapımı yerli Dram film müziklerini taşıyorum.. Keşke hepsinin kim yaptığını bulabilsem, kayıtlara ulaşabilsem, dinlesem.. dinlesem.. hiç susmasa kulağımda dönen ve beynimin işgal etmesini rızaladığım bu sesler.. Düşünüyorumda ara ara araştırdım ve bulmakta büyük güçlük çektiğimi bu müzikleri.. net aleminde, ona, buna sorarken kendimi bulduğumu hatırlayıp.. yine elimin TRT 2'nin gündüz kuşaklı "Nuri Bilge Ceylan" stili kasvet kokan görüntülü filmlerine uzandığımı.. Ve onlarca söylenicek şey varken bu konuya bahsettiğim şarkının isminin "Louise" olduğunuda söylemek ve dikkat etmenizi önericeğimi bildiğimin farkındalığında olup buraya yazarken buluyorum..


Albüm geneli ilk defa üflemeli enstrumanları duyduğum ve az önce bir yukarıda bahsettiğim Dram öğelerinin kullanıldığı Klavye tonajlarını tekrardan duymak beni dahada koltuğun ve müziğin içine gömülmemi istermişcesine sürüyor ve salıyorum kendimi.. Herşeye ve herkese.. "The Alabama Song" bunun ismi. Ve albümün son kalan 3 şarkısından sıradaki olan "A Song For Lena" ile az önceki sözünü tutuyor ve bozmuyor ruh halinizi.. Klasik gitarın enfes kullanıldığı bu kayıtta ağlak "Post Punk" temalı ses tellerini duyabiliyor ve öne çıkmak istemiyormuşcasına bir kayıt dinlediğimizide farkettiriyor bizlere..


Albümün açılış kaydı olan "Into The Garden"ı duyuyoruz sondan bir önce olarak ama nedense anlam veremediğim ve bilgimin olmadığı bir durumla karşılıyorum. Bu şarkı "Into The Garden"ın bir farklı versiyonu hatta az gitarlı ve bazı yerlerde de Piano tadlı hali diyebiliriz.. Ama bu farklı hali için verdikleri ismin ise "The Death Of Peter X" olduğunu görüyoruz. İlginç. Şarkı elbette ki çok hoş. Son şarkı için seçilen kayıtta akustik gitar introlu ve devamlı olucak bu durumun albümün 2. kaydı olan "Afterwards"ün Remix hali seçildiğini görüp albümün bittiğini de görüyoruz şarkı bitiminde..


Bu denli detay sonrasında benden çıkıcak tek kelimelik durum ise benim için kült bir albüm olduğudur.. İlk etapta o denli çarpma etkisi yapmıycak olsada bazılarımızı tekrarları yönetmemiz lazım olduğunu basa basa ekliyorum..


"Post Punk".. Özgüvenimi yerine getiren, bana dayanma gücünü sağlayan, hayata devam ettirmemi itekleyen yegane başlıca unsur. Herkese iyi keşif ve onlarca kapı açılımları sağlaması dileğiyle.. devamlılıklar..





Artery - Into The Garden: An Artery Collection (2006)

1. Into The Garden (4:54)
2. Afterwards (Original 7" Version) (3:49)
3. Potential Silence (3:17)
4. Turtle (2:48)
5. Africa (4:06)
6. Being There (3:29)
7. Unbalanced (2:45)
8. The Clown (3:53)
9. Perhaps (2:42)
10. The Butcher's Shop (2:39)
11. One Afternoon In A Hot Air Balloon (4:06)
12. It's Good To Be Alone (4:45)
13. The Slide (Unreleased Version) (3:55)
14. Louise (3:42)
15. The Alabama Song (4:35) Written-By - Bertolt Brecht
16. A Song For Lena (2:36)
17. The Death Of Peter X (6:45)
18. Afterwards (Remix) (3:43)

Part 1



Part 2

9 Aralık 2008 Salı

I Create Soundscapes - Flats (2008)



Ülkemiz.. Ülkemizde giden yada gidemeyen müzikal gidişatın temellerini yıkan bir sürü grup çıktı aslına bakarsanız son bir kaç yıldır.. Ama pek çoklarımız bu gruplardan bir haber olaraktan "Yerli grup dinlemem. Müzik yapmasını bilmiyorlar.. hem bir sürü yabancı güzel grup varken neden onları takip edeyim ki" gibi saçma sapan lakırdılarla beni deliye döndürdükleri yetmiyormuş gibi, dinleyenleride küçük görenleri hatta mümkünse müzik muhabbeti açmama gibi durumlarıda mecvut olabiliyor.. Garip ötesi.



Kendilerinde yarattıkları bu tabusal gidişatı kırabilicek çok güzel gruplar, müzisyenler, projeler olduğuna yüksek dozaşta iananır ve benimserken, dinletmeden önce grubun Türkiye'den çıkma olduğunuda söylemediğiniz zaman bakın neler oluyor... Pek çok kez bu taktiği uyguladım insanlar üzerinde ve çıkan sonuçlar gülümsetti hep beni.. ama bir de dinletmedne önce "Arkadaşım bunları bir dinle bak ülkemizden çıkmalar" dediğinizde, dinlettiğiniz şarkı boyunca paso eleştirileri savurup, sanki bok atarmışcasına yada kafasında "yerli grupları takip edip dinlemem" tabusuna ihanet etmemek için bir sürü safsataya girişirler.. Ciddi anlamda o an bir sürahi dolusu suyu kafasından aşağıya boşaltasım geliyor hatta bazen fazlasını yapasım geliyor karşımda bu lafları savuran insanlara..


"Beğenmek zorundalar mı ?".. Elbette ki hayır. Ama bahsettiğim 2 taktiğide uygulayın ki dikkatlide olun şarkı esnasında size 3-4 defa "Kim bu çalan" sorusunu yönelticektir.. "Sen dinle, bitsin bu şarkı anlatıcam" demelisiniz cevap olarakta.. Şarkı bitimi samimi sözlerini söyleyen o kişiyi gülümseyerek dinleyecek, eğer ki grubun yada projenin ismi ingilizce bir isimse hemen araştırmaya giricek yada sizden albümünü edinmek isteyeceklerdir.. Ama daha fazla uzamasın bu durum, dinlettiğiniz şarkının sahibinin yada sahilerinin ülkemizden çıkmış olduğunu belirttiğinizde şaşkın tavırları izlemek çok zevkli oluyor ki tavsiye ederim.. Aslında en önemli hususta dinleticeğiniz şarkıyı mümkünse kulaklıkla dinletin.. Mp3 player yoksa hatta evdeyseniz bile bir kulaklığınızın elbet evde bulunucağınıda düşünerekten, takın müzik setine yada bilgisayarınıza kulaklığı, verin arkadaşınıza ve dinlemesi için playe basın.. Gerisini izlemekte size kalsın..

İşte kafamda ki yerli projelerden ve bu anlattığım durumlara örnek olabilicek en güçlü adaylardan biri! "I Create Soundscapes"..

Sık sık çıkardığı EP'lerle insanı şaşkına çevirip, gözyaşlarına boğan bu güzel bedenin yaşadığı yer İstanbul.. Müzikal beslenişteki besin maddelerini şöyle bir sıralıycak olursak.. Ambient, Drone, Electronic, Experimental, Other.. tekrar eden ses ve melodivari şeyleri sıralayıp, inan üzerinde hipnoz etkisi yapan değerlerin peşinde bu güzelim insan..


"Ychorus Volume Serisi"nde bolca yer verdiğim "I Create Soundscapes"in albümlerininde hepsini blogda yaynlamışlığım ve dinleyenlerce çok güzel sözler duyup, okumuşluğumda var.. Şarkı düzenleme konusunda çok güzel yerlerde gördüğüm bu projenin yepyeni bir EP'si çıktı geçtiğimiz günler içerisinde.. Renk seçimi, yazı karakter seçimi, kapak tasarımı ve sunulan kayıtlarla beni büyüleyen bu EP'nin ismi "Flats".. 3 kayıt bulunan bu EP beni bir güzel tokatladıktan sonra, her EP sonrasıda dahada iyiye gittiğini hissetirdi bana..


Flats (Pt. 1) adlı kayıt ile açılan albüm, alttan alttan çok hafif Noise dokunuşlarının üstüne serpiştirdiği ve şarkı boyunca süren harika vokal sample'ına ek olarak yerleştirilen yataktan yeni kalkmışcasına mırıldanan vokal kaydındaki ekosal durumların verildiği ses döngüsüyle hemen de yukarıya çekiyor.. ki düşmenize engel olamayan hatta beni tavan yaptıran Flats (Pt. 2) adlı kayıt müsadeyle giriyor.. Gözyaşlarının sele dönüştüğü girişiyle "I Create Soundscapes"in Drone, Ambient tadlarına tekrardan bu denli köklü dönüşü beni sevindirmekten öteye gidiyor.. 6 Dakika 58 saniye süren bu favori kaydımın 2. dakikasında sonra tasarladığı bölümü beni benden alırken ince belli bir Dark Ambient okşuyormuşcasına devam histerik Drone elyaflarıyla albümdeki hipnoz etkisinin en büyük ve şaşalı anları oluyor.. 7 dakika gibi çok da kısa olmayan bu kayıdı dinlerken ki düşüncem hep "Keşke daha uzun olsaydı" oluyor.. Ve kendisine sesleniyorum burdan.. 15 dakikalık kayıtlar istiyoruz be "I Create Soundscapes"..

"Oha mı".. Tarzın yabancıları için ohalık bir durum olabilir ama sadece tek kayıt üzerinde 1 saatten fazla olan kayıtlar olabiliyor bu tarzlarda.. Belirtmek isterim ki ben gaddar bir isteyiş sergilemeden 15 dk. dedim..


Sırasıyla albüm kapanışına seçilen "Flats (Pt. 3)" 5buçuk dakikalık bir çalışma olmasına rağmen çok çabuk bittiğini anlıyorsunuz diğer dinleyişlerinizde.. Başladığı gibi bitmeye çalışan bu kayıtta, Wah wah pedalı misali bir tuşlu sesi duymanıza engel olamıyor ve en alttan devam vokal sample'ı ile donuklaşan bedeninizi küflenmeye bırakıyorsunuz.. Çıngıraklı yılan sesi babında duyulan sesle birlikte bir süre sonra okyanus kıyısını duyuyormuşcasına olabiliyorsunuz.. 04:54. saniyede derinleşen kayıt, kendini Everest dağından bırakıp ona kuşbakışı bakmanızı taleb edip gözden kayboluyor.. Albüm biterken tekrar başlatmak istiyor ve "I Create Soundscapes"in yepyeni kayıtlarını ve EP'sini dinlemek için sabırsızlaşıyorsunuz..


Sözün en özü, "Flats" leziz bir albüm.. Tarzın yabancılarınada tavsiye ederken dikkatinizi başka yöne vermemenizi ve mümkün kulaklıkla dinlemenizi öneriyor, albüm bitesiye kadar bir şeylerle uğraşmayıp, konsantre olmanızı taleb ediyor, kulaklarınızdan öpüyorum..

En kötü albümün böyle olması dileğiyle "I Create Soundscapes"..




I Create Soundscapes - Flats (2008)

8 Aralık 2008 Pazartesi

Cocteau Twins - The Moon and The Melodies (1986)



İlk konu.. her zaman önemlidir ilk olan şeyler. Farkındayızdırda.. O yüzden kurucusu olduğum "Ychorus" kadrosunda ayrılıp, kendimi tek katlı binaya sevk etmemin arifesinde de belirttiğim üzere, buradan devam edeceğim herşeye ve herkese..

İlk albümde blogun çıkış noktası olan "The Moon And The Melodies" olması kaçınılmazdı elbet.


1986 çıkışlı olan bu "Cocteau Twins" albümü benim için en özel yerde duranı diyebiliriz bir nevi.. Neden en özel sorusuna gelince ise kısadan açtırmak isterim. "Cocteau Twins" her daim özgür bir grup olduğunu albümleri hadım ettikten sonra rahatlıkla anlayabiliyoruz ama bu albüm için kafalarında biçtikleri kaftan "Ambient" müziğinin medar-ı iftarı ve en eski bedeni olan "Brian Eno" olmuş.. Ama ne yazık ki "Eno"cuğumuz bu fikri benimsememiş pek. Yada o dönemde durumunun yoğunluğundan oluşamamış bu kaftanlık. Ama bu durumla durulmayan bizim çocuklar yine en eski "Ambient"çılarandan ama "Brian Eno"ya karşı daha "Piano" ile ilgili ve daha kolay hadım edilen, dinlenilen, içine girilen bir müzik icra eden ve benimde ayrıca sevdiğim bir isim olan "Harold Budd" ile anlaşmış.. "Harold Budd" ismini bilenler "Cocteau Twins"in müzikal anlayışına ne denli bir katkı sağlıyacağını albümü dinlemeden bile gülümseyerek anlayabilirlerken, bilmeyenler için ise şöyle bir açıklama yapabilirim..
Naif piano dokunuşlarıyla öne gelen ve gelmesini beklediğiniz "Robin Guthrie" gitarının en "Ambient" tada uygun çalış stiliyle gönülleri fethettiği yetmiyormuşcasına dağlayan ve albümü dinleyen kulak sahibi insanları sık sık donuklaştıran zorunlu bir gidişat sergiliyor bedende.. Demek istediğimi en güzel anlatan şarkı seçimi içinse 7 sakika 35 saniyelik olan "The Ghost Has No Home" kaydını gösterebilirim.. "Hiç bitmesini istemediğim kayıtlardan" diyerekte extra bir not düşmeliyim..


Elizabeth Fraser (Vokal), Robin Guthrie (Gitar), Simon Raymonde (Bass Gitar)... Bu 3 kişinin buluşup müzik yapmak için kafaları birleştirdikleri projenin ismi olan "Cocteau Twins" kadrosuna bu albümde "Harold Budd" 4. eleman misali görüyor.. Genel anlamda "Cocteau Twins müziğini kaba kulak dinleyen bir kişinin en önde gibi görüceği isim "Elizabeth Fraser"ın konumuz ve blogumun isim sahibi olan "The Moon And The Melodies" albümünde böyle düşünen insanların kulaklarını çektiğini görüp, "Cocteau Twins"in yapmak istediği olayın asıl noktası "Elizabeth Fraser"ın ipeksi sesini öne sürüp kolay yoldan para kazanıp insanları çekmek olmadığını farkettiriyor kaba kulakçı dinleyicilere..



"Cocteau Twins"in albümlerindeki müzikal gidişatı ele aldığımızda ise şöyle noktalar çıkıyor ortaya.. İlk albümleri için 1981 yılında kolları sıvayıp 1982 yılında en ünlü, en kendine has ve Indie severlerin göz bebeği olan label "4AD" firmasından çıkan albüme konulan isim "Garlands" olup, "Cocteau Twins" diskografisinde de en "Post Punk" tadlı halleri olduğunuda göz ardı edemeden belirtmeliyim ki, halen dünya çapında tartışılan bir albümdür "Garlands".. O zaman ki ilk Bass Gitar'istleri olan "Will Heggie" ile büyük sükse yapan grubun bu albümü, "John Peel" sık sık radyo programında yer verir.. 2. albümleri olan ve ben daha kundakta 29 günlükken çıkarttıkları 31 ekim 1983 çıkışlı "Head Over Heels" öncesi kadrodan hala neden ayrıldığını öğrenemediğim "Will Heggie" yerine kimseyi almadan "Palladium Studios"da kayıt eder bu albümü "Robin Guthrie" ve "Elizebeth Fraser" .. Hemen sonraki aylarda ise (7 Kasım 1983) "Sunburst and Snowblind" EP'sinide kaydedip yola devam ederler..

Bu arada "Garlands"ın çıkışından hemen sonra ki zaman dilimi içinde olan 4 Nisan 1983 tarihinde "Peppermint Pig" EP'ini basar "Cocteau Twins" ki kitapçıkta yazan kadro sıralamasında yer alan "Will Heggie" ismini son kez görücektir böylelikle "Cocteau Twins" severler..



1984 yılına gelinmeden hemen öncesi (ki ne denli yoğun geçmiş o dönemleri görüyoruz) kadroya dahil olan ve dağılmalarına kadar da yoldaşlık eden o önemli insan "Simon Raymonde" Bass Gitar'ist olarak kadroya dahil olur.. 4AD olayında çıkan diğer albüm ve EP'leri gibi sıradaki albümleri olan 1 Kasım 1984 çıkışlı "Treasure" albümünün açılış kaydı olan ve "Cocteau Twins" severler yada yeni başlayanlarca en sevilen kayıtlar olmaya güçlü aday "Ivo" için seçilen bu isimin çıkış noktasını ise bağlıyabiliceğimiz durum, 4AD firmasının baş adamı ve ilk defa "Cocteau Twins"in demo kasetini dinleyip heycanını tavan yapıp, hemen ilk albümlerini kaydetmeleri için Londra'ya çağıran ve her şeyin başlangıcı olan bu güzelim insan "Ivo Watts Russell" ismine gönderme niteliğinde olduğunuda anlayabiliyoruz.. Sevenlerine ve daha sonra sevicek olanlarına veda etmeden önce konserinde yer verirken küçükde olsa bir kayıt dinleyebilme olanağımızın olduğu durumun sahibi "Jeff Buckley"de ele almıştır insanın içini kıpır kıpır eden bu şarkıyı..


İlk albüm olan "Garlands" sonrası çıkan "Head Over Heels" albümünde "Post Punk" etkinin azaldığı görülerken, 3. albümleri "Treasure" çıktığından dahada "Post Punk" havanın yerlerde sürünüp, yerini "Dream Pop"ın kollarını attığını rahatlıkla hissedebiliyoruz.. Ama benim için esas nokta bundan sonra başlıyor ki bahsettiğim albüm ve soundlarında elbet hastası olarak bunları yazıyorum.. "Treasure" sonrası 5 EP basan "Cocteau Twins" için sanırım en önemlisi ise kuşkusuz 15 Kasım 1985 tarihli "Tiny Dynamine" EP'sidir. Açılış kaydı olarak seçtikleri "Pink Orange Red" gibi bıçak kadar keskin bir kayıt olması ve gönülleri tekrardan zorla fethetmelerinin ardından, 2 hafta sonra çıkan 29 Kasım 1985 çıkışlı "Echoes In A Shallow Bay" adlı EP'leride "Tiny Dynamite" EP'si gibi 4 kayıt içermekteydi.. Kısa bir süre sonra buu 2 EP'yi birleştirip "Tiny Dynamine and Echoes In A Shallow Bay " adıyla yayınlama kararı alan "Cocteau Twins"in en bulunası zor albümlerinden de olduğunu belirtmeliyim..
İlginçtir ki İzmir'de deli gibi "Cocteau Twins" CD'si ararken küçük ama içi dolu turşucuk misali girdiğim 1.-2. el Plak, CD satan dükkan sahibine sorduğum soruya yanıt olarak aldığım " Eskiden vardı ama artık kalmadı.. Ama bir dakika 1 tane olucaktı sanırım bir bakalım" demesiyle 2. el CD'lerin içinden bulup çıkarttığı CD ise işte bu bahsettiğim "Tiny Dynamine and Echoes In A Shallow Bay" albümüydü.. Hem ilk defa CD arşivime eklenen bir "Cocteau Twins" albümüne sevinip hemde bu bulunması çok zor hem de "Cocteau Twins"in Offical Websitesinde bile bu albümün kapağının bulunmadığını görüp, o anlık yada günlükte olsa ne denli şanslı olduğumu kendime inandırıp, kitlemediğim evimin kapısını bile kitletir olmuştum artık..


Daha sonrası tekrardan gittiğim ve dükkan sahibine güvenip "Cocteau Twins" CD'si başka varmı diye araştırmadığım CD'leri içinde bulmuştum kendimi ki oda neydi!!.. 1986 yılında çıkan ve ilk basım olan "Victorialand" albümünü elimle buluverdim.. Bir an bakakaldım elbet (heyecanımı mazur görün ki cidden bulunması çok zor şeyler bunlar Türkiye'de..). Dükkan sahibine CD'yi gösterdiğimde ağzından düşen ilk kelime ile 2. defa bakakalmıştım dükkan içinde... "Demek ki arayınca bulunuyormuş." Şaka gibi bir andı, evet..


4 Mart 1985 yılında evlere ve beyinlere girmek için basılan "Aikea-Guinea" EP'sini kesinlikle es geçmemek gerek.. Albümle aynı ismi taşına kayıt "Aikea-Guinea" en akıldı kayıtlardan olmasının yanı sıra genelde "Cocteau Twins" fotolarının gösterildiği, bu 3 güzel insanın el, kol, mimik haraketlerinide görebiliceğiniz klibide Youtube yoluyla izleyebilir, şarkının ne denli özel olduğunu kendinize hissettirebilirsiniz.. Diğer kayıtlarıylada çok özel olan bu EP ve "Elizabeth Fraser"ın bu denli haykırıcasına söylediği pek anın olmadığı "Quisquose"i atlamak akıl dışı bir durumdur..


Nisan 1986 tarihinde yine 4AD etiketiyle basılan "Victorialand"dın prodüktörlüğünü 2. albümleri "Head Over Heels" gibi "Robin Guthrie" ve Elizebeth Fraser" tasarlayıp basmıştı ki en sevdiğim 2. "Cocteau Twins" albümü olma özelliğinide taşıyor benim için "Victorialand".. Nedenini bilmediğim 2. durum olan şey ise bu albümde "Simon Raymonde'un yer almaması.. Garip. Ama belkide o olsaydı bu denli sevmezdim bu albümü diyor sonrada "Simon Raymond"lu albümleri ele aldığımdan bunun hiç de öyle olmadığını görüyorum.. "Cocteau Twins" zaten başlı başına bir olay benim için.. Herneyse.


Extradan katkıdan bulunan bir insan daha vardır bu albüme. "Dif Juz" grubunda Davul, Perküsyon, Saksafon çalan "Richard Thomas". Albüme katkı olarak Saksafon görevini üstlenen "Richard Thomas", gitar tonlarında eko, delay, reverb güzelliklerine ele alan "Robin Guthrie" yanında, yine ekosal tonlu Saksafon kayıtlarıyla hazır bulunmuş ve hayal müziğine ilk adımı atmışlardır.. Bu albümle bir dönem noktası yaşar "Cocteau Twins".. Ambient öğelerin yer aldığı ama eski tadlarında bulunan bu albümle ilk albümleri "Garlands"ı ele aldığımızda farkı farketmemek için çok da müzik bilgisine ihtiyacımızın olmadığını anlayabiliyoruz..


"Victorialand" albümü sonra Ambient müziğe kafayı takarlar ve Atmospheric havanın bolca yer almasını istedikleri ve esas konumuza geri döndüğüm "The Moon And The Melodies" albümünü yayınlarlar.. "Simon Raymonde" kitapçıkta ve kayıtlarda tekrardan yer alırken, "Victorialand"de Saksafon çalan "Richard Thomas"danda vazgeçemezler.. Albümün soundunu ve kayıtları ele aldığımızda, tatlının güzel görünmesi yada tad yapması için serpiştirilen hindistan cevizi parçacıkları kadar güzel olduğunu sindirirken damağımızda hissediyoruz..


1979-1997 döneminde hayatta olan "Cocteau Twins"den kısaca bahsettim.. Albümdeki favori şarkı seçimlerime geçmek pek istemiyorum ki nedeni de gayet açık olduğunu düşünüp, 1986 sonrası için başka bir zamana kollarımı ve beynimi sıvazlıyacağımı iletmek istiyorum..


Keyifli dinlemeler ve hayaller..





Cocteau Twins - The Moon And The Melodies (1986)

"Sea, Swallow Me"
"Memory Gongs"
"Why Do You Love Me?"
"Eyes are Mosaics"
"She Will Destroy You"
"The Ghost Has No Home"
"Bloody and Blunt"
"Ooze Out and Away, Onehow"



Radio